Cenâb-ı Allah insanı meleklerden farklı yaratmıştır. Melekler daima yüce Allah’ı tesbih ederler. Bu, onların yaratılışına uygundur. Meleklerde erkeklik ve dişilik olmadığı gibi, günah işleme kabiliyetleri de yoktur. Fakat insan öyle değildir. İnsan her ne kadar “Allah’a ibadet etmek için yaratılmış” ise de, onun özünde günah işleme kabiliyet ve özelliği bulunmasından dolayı kendini yaratan yüce varlığa karşı her zaman kulluk görevini yerine getiremez: çok kere nefsi ona hâkim olur ve onu kötü yollara götürür.
İnsana hem iyilik, hem de kötülük yapma özelliğini veren bizzat yüce Allah’ın, kendisidir. Öyleyse insan denen varlığı hiç günah işlemeyecek bir hale getirmek veya o mertebeye yükseltmek mümkün değildir. Böyle bir düşünce yüce Yaratıcının iradesine de aykırı olur.
Bu açıklamalardan anlaşılmaktadır ki, insanın günah işlemesi, hata etmesi çok tabiidir. Burada önemli olan kulun hata ettiğinin, günah işlediğinin farkına varması ve hemen tevbe edip Allah’dan bağışlanmasını istemesidir. Tevbe ise, duâ ve istiğfâr ile ve hayırlı güzel işler yapmakla olur. Müslüman, hayatının her anında yüce Allah’ın kontrolü altında bulunduğuna göre, bunun şuûruna vararak hareket etmekle yükümlüdür. İslâm, insanın dengeli bir hayat sürdüğü zaman mesut ve bahtiyar olacağını kabul eder.
Dengeli bir hayat sürmek ise, insan hayatında her şeyin yerini ve zamanını tam olarak belirlemekle olur. Helâlinden rızkını temin etmek için çalışan ve âhireti hiç bir zaman müslüman, Allah’ı hatırından çıkarmayacak, zamanı gelince ibadetini yerine getirecektir. Nasıl tek kanatla kuş uçamazsa, yalnız dünya veya yalnız âhiret işleriyle meşgul olan kimse de mesud olamaz. Marifet her ikisi arasında sağlam bir denge kurabilmektedir. Tevfik ve inayet Allah’dandır.