Âhâd Hadis
Âhâd kelimesi “bir” anlamına gelen “ehad” kelimesinin cemisidir. Istılahta bu kelime, haber-i vâhid manasında kullanılır. Haber-i vâhid, tevatür mertebesine varmayan hadisler demektir. Tevatürde aranan şartlar kendisinde bulunmayan hadislere genel olarak Haber-i Vahid, Haber-i Âhâd ve Âhâd Haberler gibi isimler verilir. Buna göre râvî sayısı, ilk tabakadan itibaren, yalan söyleme ihtimallerini ortadan kaldıracak kesrete ulaşmayan haberler her ne olursa olsun Haber-i Vahid’dir. Çoğunluk hadis mecmualarında bir veya birkaç senetle nakledilen hadisler hep Haber-i Vâhid’dir.
Âhâd Hadisin Hükmü: Âhâd hadisler, senetleri makbul olmak şartıyla zann-ı gâlip ifade ederler, yakîn bildirmezler. Sahih senetle naklolunsa bile, senetteki râvîlerin yüzde bir de olsa yalan söylemiş ya da sözü yanlış anlamış olma ihtimali vardır. Bu sebeple teorik olarak âhâd hadislerin yakîn bildirmediği görüşü Ehl-i Sünnet âlimlerinden kabul görmüştür. Bu bakımdan genelde âhâd hadislerin, sahih olsalar bile kelam alanında huccet olarak kullanılamayacağı hususu da hemen bütün kelamcılar tarafından kabul edilmiştir.
Mütevatir Hadis
Sözlükte bu kelime, peş peşe gelmek, ard arda olmak anlamına gelen “tevatür” kelimesinden türemiş bir sıfat ismidir. Kelime “arka arkaya gelen” anlamında kullanılır.[2] Araplar yağmur sağanağını ifade için “tevâtera’l-mataru” ifadesini kullanırlar.
Bir terim olarak mütevâtir kelimesi, örfen, yalan üzerinde söz birliği etmiş olmalarına ihtimal verilemeyecek sayı ve keyfiyeti haiz kimselerin/topluluğun rivayet ettiği haber manasındadır. Biraz daha tafsilata inecek olursak şöyle diyebiliriz. Mütevâtir haber, kaynağından itibaren her tabakasında kalabalık gruplar tarafından rivayet edilen ve rivayet edenlerin söz konusu haberi uydurduklarına âdeten/normal şartlarda imkan verilemeyen haberlerdir. Burada şunu da ifade edelim ki, bir haberin mütevatir olabilmesi onun muhtevasıyla da alakalı bir husustur. Haberin muhtevası hissî/duyusal olmalı, bir iş ya da oluş bildirmelidir.[3] Bu bakımdan Allah’ın varlığı, birliği, kemal sıfatları, âlemin sonradanlığı gibi insan his ve müşahedelerinin ötesinde olan aklî önermelerde tevatürden bahsedilemez. Nitekim Kelam kitaplarımızın bu konulara hasredilen ilk bahislerinde hadislerle ihticac edilemeyip yoğun aklî istidlallere yer verilmesi de bununla alakalıdır.